Meme ağrısı kadınlarda tüm yaş gruplarında çok sıktır. Çoğu kadında endişeye ve kanser korkusuna yol açabilir. Meme ağrısının birçok sebebi vardır ve genellikle meme kanserinin belirtisi değildir. Meme ağrısına sahip olmak meme kanseri riskini artırmaz.
Meme ağrısının 3 ana sebebi olabilir.
Siklik meme ağrısı- kadınların normal menstrual siklus döngüsü nedeniyle olan ağrılar.
Non-siklik ağrı- Menstrual siklus ile ilgiisi olmayan ağrılar
Göğüs duvarı ağrısı- Meme haricinde başka bir dokunun ağrımasından dolayı yansıyan ağrılar.
Menstrual döngü esnasındaki hormonal düzeylerindeki değişimler memeyi daha hassas ve ağrılı hale getirebilir. Memenin yoğunluğu artar ve özellikle üst dış kadranda bazı kadınlarda tüm memede dolgunluk, şişlik ve ağrıya sebep olabilir. Bu ağrılar bazen künt ağrı bazen ise yanıcı veya batıcı ağrı olabilir. Ağrı genellikle tüm memede bazen ise sadece bir memede olabilir. Ağrı bazı kadınlarda kola ve omuza yayılabilir. Bu ağrılar genellikle periodun başlaması ile sona erer, bazı hastalarda kendiliğinden kaybolurken bazı hastalarda ise menopoz ile birlikte ağrılar kaybolur. Oral kontraseptif ve hormon replasman tedavisi alan hastalarda ağrılar olabilir.
Menstrual döngü ile ilişkili olmayan ağrıdır. Memedeki iyi huylu kitleler, kistler, daha önceden geçirilmiş cerrahi, memenin travmaya maruziyeti, yağ nekrozu, büyük memeler, sıkı sütyen kullanma ve antidepresif ilaçlar gibi bazı medikal tedaviler bu tip ağrılara sebep olabilirler. Bu ağrılar zaman içinde geçebilirler.
Bazen gögüs duvarındaki ağrılar meme ağrısı gibi algılanabilir, memeye yansıyabilir. Gösüğ kasında spasm, kostakondrit dediğimiz kaburgaların sternum ile birlşeitği yerde kırkırdakta ödem gelişmesi meme ağrısı olarak algılanabilir. Kalp ağrısı ya da safra kesisi ağrısı da meme ağrısı gibi yansıma yapabilir. Genellikle tek työnde belirli bir yerde ağrı oluşur.
Meme ağrısı ile gelen hasta öncelikle detaylı anamnezi alınmalı, fizik muayenesi yapılmalı ve yaşına uygun görünülemesi yapılmalıdır. Eğer hasta 40y altında ise ve fizik muayenede tümör ile ilgili bir bulgu saptanmamış ise sadece USG, eğer şüpheli bir durum var ise USG ile birlikte Mamografi istenilmelidir.Görüntüleme yöntemlerinde herhangi bir patolojik durumun olmaması hastaların %85 de şikayetlerinin gerilemesine sebep olmaktadır. Şikayetleri gerilemeyen hastalara ise aşağıdaki önerilerde bulunabilir.
Düşük yağ içeren liften zengin diyet önerilebilir. Kafeine ve alkol kullanımı sınırlandırılabilir.
Meme boyutuna uygun bir sütyen kullanımı, tüm gün ve gece kullanımı meme ağrısını azaltacaktır.
Oral kontraseptif ilaç kullanımı ile başlamış ise farklı bir ilaç ile değiştirilebilir ya da farklı korunmaya yöntemleri denenebilir.
Eğer ilaç ile ilişkili ise doktorunuza başvurunuz.
GLA olarak adlandırılan esansiyel yağ asitlerinden düşük miktarda almak siklik meme ağrısına iyi gelmektedir. Ne kadar kullanacağınızı doktorunuz karar verecektir. Nadiren mide rahatsızlığına ve başağrısına yol açabilir. Gebe iseniz ya da gebelik beklentiniz var ise kullanmayınız.
Non-steroidal anti-inflamatuar ağrı kesiciler, ibubrofen gibi meme ağrısınızın giderilmesine yardımcı olacaktır. Jel şeklinde meme üzerine sürerek kullanabileceğiniz gibi tablet olarak alabilirsiniz. Ne kadar kullanacağınızı doktorunuz karar verecektir. Uzun süre kullanımlarda astım, mide rahatsızlıkları veya böbreklerde sorunlar var ise yan etkisi bulunabilir.
Paracetamol da ağrı kesici olarak kullanılabilir.
Eğer meme ağrınız uzun süredir şiddetli bir ağrı ise ve basit ağrı kesiciler ile geçmiyor ise doktorunuz hormon baskılayıcı ilaçlar verebilir. Bu ilaçların yan etkileri olduğu için tedaviye cevapsız şiddetli ağrısı olanlarda kullanılmalıdır. Yan etkileri mutlaka tartışılmalıdır.
Laktasyon Mastit: Emziren kadınlarda memenin ağrılı, şiş ve eritemli hale geldiği bir inflamasyon durumudur. Özellikle doğum sonrası ilk 6 hafta içinde veya en sık emzirmenin ilk üç ayında görülür. Genellikle emzirmede güçlük, yetersiz emme öyküsü olur. Süt birikmesine bağlı olarak lokal bir ödem ve doku inflamasyonu gelişir. Tedavi edilmezse ve bakterilerin üreyebileceği uygun ortam oluştuğu zaman enfektif mastit oluşur. Bu hastalarda apse ve kanda enfeksiyon gözlenebilir.
Hastalarda tek taraflı meme hassasiyeti, memede kızarıklık, >38.5 derece ateş, keyifsizlik, bitkinlik, vücut ağrıları ve başağrısı gözlenebilir. Laktasyonel mastitin derhal tedavi edilmediği durumlarda lokal apse gelişebilir.
Laktasyonel mastitte tedavi hem enfeksiyonu kontrol altına almayı hem de süt akışını devam ettirmeyi hedefler. En önemli ilk adım: Emzirmeye ara verilmemelidir. Enfekte memeden sık sık emzirme veya süt sağma ile drenaj sağlanmalıdır. Meme üzerine ılık kompres uygulamak süt akışını kolaylaştırı. Soğuk kompres ise inflamasyon ve ağrıyı azaltmak için emzirmeden sonra kullanılabilir. Ağrı kesici ve ateş düşürücü güvenle kullanılabilir. Eğer 12-24 saat içinde semptomlarda gerileme yoksa veya hastada ateş, titreme, halsizlik gibi sistemik bulgular var ise Antibiyotik tedavisi başlanılmalıdır
Meme apsesi gelişmiş ise ultrasonografi yapılmalı ve apse drenajı yapılmalıdır.
Tekrarlayan mastitlerde emzirme tekniği, bebeğin memeyi tutuşu, memeyi boşaltma yeterliliği emzirme danışmanlığı ile değerlendirilmeli ve öneriler alınmalıdır.
Klinik olarak periduktal mastit, meme başı akıntısı, meme başı retraksiyonu, ağrılı veya ağrısız subareolar meme kitlesi, periareolar apse veya meme fistülü ile kendini gösterebilir. Areola bölgesindeki subkutan apse genellikle kendiliğinden boşalır ve daha sonra sıklıkla nükseder. Genellikle 40-50 yaş arasında sigara içen kadınlarda gözlenir. Yapılan çalışmalar, sigaranın etiyolojide doğrudan veya dolaylı olarak doku nekrozu, süt kanallarında hasar ve enfeksiyon gelişimine zemin hazırlayarak mastit oluşumuna yol açar.
Subareolar apse varlığında tedavi ilk basamak antibiyotik tedavisi ve apse drenajından oluşur. Ancak altta yatan periduktal mastit alanı çıkarılmazsa apse aynı yerde tekrarlar ve kendiliğinden meme başı kenarından boşalır. Tedavi de mastite yol açan süt kanalının operasyon ile çıkartılması gereklidir.
Granülomatöz mastit memenin ender görülen iyi huylu bir iltihabı hastalığıdır. Nedeni tam aydınlatılmamıştır. Hormonal dengesizlik, otoimmünite, mikrobiyolojik ajanlar, sigara, tüberküloz veya sarkoidoz gibi enfeksiyonlar ve α1-antitripsin eksikliği gibi çeşitli faktörlerin hastalık etiyolojisinde rol oynadığı öne sürülmüştür. 2 Klinik, radyolojik ve histopatolojik çalışmalar sonucunda altta yatan hastalığın belirlenememesi durumunda İdiyopatik GM (İGM) olarak tanımlanır
Fakat günümüzden en çok kabul edilen sebep otoimmunite yani bağışıklık sistemi olarak kabul edilmektedir. Otoimmün bir süreç, emzirme veya süt birikmesinden kaynaklanan mikro travmanın bir sonucu olarak interstisyel meme dokularında süt proteininin varlığıyla tetiklenir.
Hastaların büyük bir kısmı menapoz öncesi yaştadır ve son 5 yıl içinde doğum ve emzirme hikayesi olduğu bildirilmiştir. Kitle genellikle tek taraflıdır ve memenin herhangi bir kadranında ortaya çıkabilir, ancak üst dış kadranda ve subareolar bölgelerde daha sıktır. Kitle çoğunlukla ağrılı ve hassastır. Üzerini örten ciltte kızarıklık, peau d’orange görünümü ve meme başı çekilmesi ile birlikte görülebilir. Bazı hastalar sadece apse kliniği ile başvurabilirler. Kronik meme apsesi olan olgular zamanla ülserli alanlar, sinüs traktları veya fistüllerle karşımıza çıkabilir. Bazı hastalarda bacak ön yüzlerinde ağrılı sert nodüller (Eritamonodusum) oluşabilir.
Memede kitle palpe etmek genellikle zor olmakla birlikte Peau d’orange görünümü, meme başı asimetrisi, çekilmesi ve koltuk altında lenf bezinin ile birlikte görülmesi inflamatuar meme kanseri ile sıklıkla karıştırılmasına neden olabilir.
İdiyopatik Granülomatöz Mastitin meme kanseri ile ayırıcı tanısı histopatolojik inceleme olmaksızın sadece klinik ve radyolojik olarak neredeyse imkansızdır.
Tanıda USG, Mamografi, Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG), Elastografi gibi radyolojik tetkikler ve İnce İğne Aspirasyon Sitolojisi (İİAS), Tru-cut Biyopsi ve Eksizyonel Biyopsi gibi patolojik incelemeler kullanılır.
İGM hastalığının tanısı nisbeten daha kolay ama tedavisi zordur ve optimal tedavi konusunda henüz literatürde üzerinde uzlaşılmış bir algoritma bulunmamaktadır.
Granülamatöz mastit tedavisinde apse varlığında mutlaka apse drenajı yapılmalıdır. Apse drenajı sonrasında hastaya lezyonun yaygınlığına, şiddetine göre oral steroid tedavisi, lezyon içine steroid enjeksiyonu ya da yüzeyel yani topikal steroid uygulanması önerilir. Tedaviye dirençli vakalarda diğer bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılabilir. İnatçı olgularda lezyonlara cerrahi uygulanabilir.
İdiopatik Granülomatöz Mastit inatçı, yavaş iyileşen ve tedaviye rağmen tekrarlama riski yüksek olan kronik bir hastalıktır. Mevcut literatür verileri İGM hastalığı için henüz standardize edilmiş bir tedavi protokolü bulunmadığını göstermektedir. Tedavi hastalığın klinik durumuna göre bireysel karar verilmeli, tedavi modaliteleri kombine edilmeli, gerektiğinde birinden diğerine geçilmeli yani bir başka ifade ile tedavilerin birbirlerini tamamlayıcı etkisinden faydalanılmalıdır.
Meme başına uzanan meme başı arkasındaki süt kanallarının iltihaplanmasıdır. Sıklıkla sigara içen kadınlarda görülür. Kronik ve tekrarlayıcı bir hastalıktır. Meme aşında akıntı, ağrı, şişlik ve bazen kızarıklık yapar. Meme başı çevresinde apse, fistül (iltihaplı kanal) gelişebilir. Enfeksiyona bağlı olmayan kronik inflamatuar bir süreçtir, bazen üstüne bakteriyel enfeksiyon eklenebilir. Tedavisinde sigara kullanımı kesilmeli, doktorunuza başvurmalısınız. Şikayetinize göre doktorunuz antibiyotik ve anti-inflamatuar ilaçlar önerebilir, apse varlığında cerrahi olarak müdahale edebilir.
Nadir görülen agresif seyirli bir kanserdir. Klinik özellikleri ile iltihabi meme hastalıkları ile karışabilir. Ani başlayan meme şişliği ve kızarıklığı, ciltte portakal kabuğu görünümü, meme derisinde ısı artışı ve gerginlik ile kendini gösterir. Nodül veya kitle olmayabilir. Meme başı çekintisi ve ciltte açık yaralar ileri evrelerde görülebilir. Genellikle koltuk altı lenf bezlerine yayılım gösterirler.
Bu tür meme kanseri iltihabı meme hastalıkları ile karışabildiği için tedaviye kısa sürede cevap vermeyen mastitlerde mutlaka cilt ve meme biyopsisi yapılmalı ve meme kanseri ekarte edilmelidir.
Bu tür şikayetleriniz olduğunda en kısa zamanda meme cerrahınıza başvurunuz.
Memede hissedilen kitleler, kadınların en sık karşılaştıkları meme şikayetlerinden biridir. Bu kitleler iyi huylu (benign) olabileceği gibi, nadiren kötü huylu (malign) yani kanser de olabilir. Bazı kitleler ise kötü huylu olmayıp meme kanseri riskini artırırlar ve kanserli dokularla birlikte gözlenebilirler.
İyi huylu kitlelerin büyük bölümü fibrokistik değişiklikler, fibroadenom ya da kistler gibi iyi huylu nedenlere bağlıdır. Ancak yeni fark edilen, büyüyen, şekli değişen ya da ağrısız kitleler mutlaka hekim tarafından değerlendirilmelidir. Erken tanı, özellikle meme kanserinde tedavi başarısını önemli ölçüde artırır. Meme muayenesi, görüntüleme yöntemleri (ultrasonografi, mamografi, MR) ve gerektiğinde biyopsi ile tanı konur.
Fibroadenom memede sık görülen, iyi huylu bir tümördür. Genellikle genç kadınlarda görülür, meme dokusundaki bağ dokusu ve meme hücrelerinin büyümesinden oluşur. Bu oluşumlar genellikle yuvarlak, düzgün kenarlı, lastik kıvamında ve hareketli kitlelerdir. %20 hastada her iki memede ya da birden fazla olabilir.
En sık 15-35 yaş arası kadınlarda görülür. Genç yaşta östrojen hormonuna karşı daha duyarlı meme dokusuna sahip olan kişilerde gelişme olasılığı artar. Gebelik ve emzirme dönemlerinde fibroadenomlar geçici olarak büyüyebilir. Menapozdan sonra östrojen düzeyinin düşmesiyle fibroadenomlar genellikle küçülür veya kaybolabilir.
Fibroadenomlar meme kanseri riskini artırmaz, ama meme hücrelerinden meme kanseri gelişebilirse fibroadenomdaki meme hücrelerinden de meme kanseri gelişebilir. Fibroadenomların büyük bir kısmı basit fibroadenomlardır.
Kompleks fibroadenomlar: Hızla büyüyebilen bir fibroadenom türüdür. Genellikle daha geç yaşlarda gözlenir. Fibroadenom dokusu içinde milimetrik kistler, epitelyal hiperplazi, adenosiz, mikrokalsifikasyonlar gibi patolojiler içerir. Dokudan alınan örnek sonucu patoloji uzmanı tarafından teşhis edilebilir. Kompleks fibroadenomlar meme kanserini 3 kat artırırlar. Aile öyküsü var ise ve hücrelerde atipi var ise eksizyon yani kitlenin çıkartılması önerilir.
Juvenil fibroadenomlar: 10 – 18 yaş arasında, ergenlik çağındaki kızlarda ortaya çıkan en yaygın meme kitlesi türüdür. Bu fibroadenomların büyüme riski bulunsa da çoğu zaman küçülerek kaybolduğunu söylemek mümkündür. Boyutları çok büyüdüğü zaman memede asimetri yaratabilirler. Eksizyon önerilir.
Dev fibroadenomlar: Bu tümörler 5 cm’ye kadar büyüyebilir. Diğer meme dokusuna baskı yapabilecekleri için bu tümörlerin ameliyatla vücuttan alınması gerekir.
Tanı yöntemlerinde fizik muayene çok tanısaldır. Elle yapılan değerlendirmede tipik olarak düzgün kenarlı, hareketli, sert ama elastik kitle olarak tanımlanır. Ağrısız kitledir. Çapı birkaç milimetre ile birkaç santimetre arasında olabilir. Görüntüleme yöntemlerinde özellikle genç hastalarda tercih edilir. Mamografi ve gereğinde MR yapılabilir. Şüpheli görüntü varlığında veya tanıyı kesinleştirmek gerektiğinde tru-cut biyopsi (kalın iğne biyopsisi) yapılır.
Fibroadenomlar tanı konulduğunda ilk iki yıl içinde büyüyebilir sonrasında büyük bir kısmı küçülür veya kendiliğinden kaybolabilir. Çoğu fibroadenom tedavi gerektirmez. Özellikle küçük (<2-3 cm) tipik görüntüde ve hastada şikayet oluşturmayan fibroadenomlar düzenli kontrollerle izlenebilir. Fibroadenom tanısı alan hastalar 6-12 ay aralıklarla ultrasonografi ile takip edilirler. Hızla büyüyen veya 3-4 cm’den büyük kitleler, şüpheli görüntü veren veya biyopside ayırıcı tanıya gidilemeyen durumlar, hasta isteği (kozmetik nedenler, kanser korkusu), kompleks fibroadenom (içinde atipi var ise), aile meme kanseri öyküsü olan hastaların varlığında cerrahi eksizyon düşünülür.
Fibroadenomu olan hastalar meme cerrahı hekim tarafından takip edilmelidirler.
Memede hormonal uyaranlara bağlı oluşan abartılı fizyolojik yanıtın klinik, mamografik ve histolojik bulgularına verilen adlandırmadır. FKD sıklıkla 30–50 y arasında gözlenir. Klinik olarak %50’sinde, Histolojik olarak ta %90’da gözlenir.
Hastalarda künt, yanıcı veya batıcı yaygın meme ağrısı, ele gelen nodulariteler özellikle üst dış kadranda hissedilir. Özellikle adet öncesi memede dolgunluk, ağrı şiddeti artar. Memede kistlere, meme başı akıntısına ve memede iyi huylu kitlelere yol açabilir. Bu kitlelerin bazıları meme kanseri riskini artırabilecek kitleler olabilir. Bundan dolayı bu tür memelerde oluşan kitleler araştırılmalı gereğinde biyopsi ile tanı konulmalıdır.
Meme kisti süt keseciklerin genişlemesi ile oluşan içi sıvı dolu keseciklerdir. Her ay adet döngüsü sırasında meme yapısı değişir ve zamanla süt keseciklerinde genişleme olabilir. Kistler basit kist, komplike kist ve kompleks kist olarak üç farklı tipte görülebilirler. Kompleks kistler içerisinde doku parçası içerebilir. Bu kistler %20 oranında meme kanseri riski taşırlar. İçinde doku parçası taşımayan basit ve komplike kistler kanser riski taşımazlar.
Kistler milimetrik çapta olabildikleri gibi 4-5 cm çapta da olabilirler. Kistler genellikle düzgün sınırlı, hareketli kitlelerdir. Meme kistlerinin memede ağrı, yanma, batma ve gerginlik hissi yaratabilir. Her siklusta/adet döngüsünde hormon etkisiyle meme kistleri büyüyebilirler, çoğalabilirler, adet döngüsü sonrası hormonların düşmesiyle meme kistleri gerilerler ve oluşturdukları şikayet ve belirtiler de geriler. Menopoz sonrası hormon etkisi ortadan kalkacağı için meme kistlerinin gerilemeleri ve kaybolmaları beklenir. Menopozda ortaya çıkan veya menopoz sonrası belirti ve şikayetleri devam eden meme kistleri için mutlaka meme cerrahına muayene olmak ve bu meme kistlerinin araştırılması gerekir.
Basit ve komplike kistleri tedavi etmeye gerek yoktur, çok büyük çapa ulaşır ve ağrı yaparsa kist sıvısı iğne ile çekilebilir. Ama içinde doku içeren kist var ise kistin içindeki doku parçasından biyopsi alınması gereklidir. Sonucuna göre cerrahi müdahale gerekebilir.
Süt kanalı içerisinde tek veya birden fazla oluşan kitleler olarak görünür. Sıklıkla meme başına açılan süt kanallarında, nadiren ise memenin uç kanallarında gözlenir. Ana süt kanallarında olanlar tek bir kitle iken, memenin uç kanallarında olanlar birden fazla kitle şeklinde kendini gösterirler.
Büyük bir çoğunluğu iyi huylu kitleler olmasına karşın bir kısmı kanser öncesi ya da kanser hücrelerini içerebilir.
Hastaların bir kısmında herhangi şikayete yol açmadan ultrasonografide saptanabilir, ama bir kısım hastada kanlı veya berrak meme başı akıntısına, meme başında kitleye yol açar.
Meme ultrasonografisinde dilate duktusun içerisinde solid intraduktal kitleye sebep olur. Mamografide; normal olabilir veya yuvarlak kitle, kalsifikasyon veya subareolar bölgede tek dilate duktusa sebep olabilir.
İntraduktal papillomun tedavisinde; papillomun yerleşimi, boyutları, sebep olduğu şikayetler ve radyolojik görüntülemelerine göre öncelikle Kor iğne biyopsisi yapılır, gereğinde cerrahi eksizyonu önerilir.
Meme başı akıntısı sağlıklı kadınlarda olabileceği gibi meme hastalıklarında da olabilir, bazı meme başı akıntıları meme kanserinin habercisi olabilir.
Akıntının kendiliğinden olup olmadığı, unilateral ya da bilateral akıntı varlığı, tek ya da birden fazla süt kanalından mı olduğu, akıntının içeriğinin kanlı olup olmadığı, akıntıya eşlik eden ağrı, kitle ya da meme başı çekintisi gibi başka bir semptomun varlığı mutlaka araştırılmalıdır. Ayrıca hastanın emzirme durumu sorgulanmalı, kullandığı ilaçlar öğrenilmeli ve meme kanseri riski açısından özgeçmiş ve soygeçmişi öğrenilmelidir.
Meme başı akıntıları laktasyon, fizyolojik meme başı akıntıları ve patolojik meme başı akıntıları olarak gruplandırılır.
Laktasyon, kadınlarda gebelik esnasında ve gebelikten sonra gözlenen, memenin süt ve kolostrum ürettiği normal fizyolojik salgısıdır. Laktasyon doğumdan ya da emzirmenin kesilmesinden sonra en az altı ay daha gözlenebilmektedir.
Fizyolojik meme başı akıntıları sıklıkla bilateral, multiduktal ve hastanın kendi memesini sıkma ve sıvazlama gibi eylemler ile yarattığı manipülasyon sonucu oluşan meme başı akıntılarıdır. Hastalara meme görüntülemesi amacıyla ultrasonografi ve özellikle patolojik akıntısı olan 30 yaşın üzerindeki hastalara mamografi yapılmalıdır. Bazı hastalarda manyetik rezonans görüntüleme, akıntıdan sitolojik değerlendirme yapılması önerilebilir.
Patolojik meme başı akıntısı ise genellikle kendiliğinden gelen, tek taraflı, tek bir kanaldan gelen 40 yaşın üzerindeki kadınlarda gözlenir ve muayenede eş zamanlı kitle ile ilişkili olabilir. Akıntının içeriği berrak ya da sarı renkli seröz bir akıntı olabilirken, kanlı ya da kan bulaşlı bir akıntı halinde de gözlenebilir. Patolojik meme başı akıntısının en sık nedeni intraduktal papillomlardır. Papillomlar duktus duvarından lümene doğru büyüyen papiller tümörlerdir. İntraduktal papillomlar bazı olgularda kanser ya da kanser öncesi hücreler ile birlikte görülebilirler. Bu nedenle kalın iğne biyopsisi ile doku tanısı koyulan intraduktal papillomların tedavisinde standart yaklaşım cerrahi eksizyondur.
Gebelik ya da emzirme dışında meme başından süt ya da süt benzeri bir sıvının kendiliğinden gelmesine galaktore adı verilir. Galaktore genellikle birden fazla kanalda ve bilateral olarak gözlenir ve süt içerikli bir akıntıdır. Galaktorenin genellikle kaynağı hiperprolaktinemidir ve bu durum ilaçlara bağlı olabileceği gibi, bilateral ve yüksek volümlü akıntının eşlik ettiği hipofiz adenomu gibi endokrin tümörleri ve hastalıkları gibi durumlarda gözlenir. Bu nedenle galaktore gözlenen bir kadında serum prolaktin düzeyine bakılmalıdır ve yüksek saptanan hastalarda hipofiz manyetik rezonans görüntüleme gibi ileri tetkikler planlanmalıdır. İlaca bağlı galaktore genellikle antidepressan ilaçlar gibi dopamin inhibisyonu yapan ilaçlarla gözlenmektedir. Bazen periduktal mastiti olan hastalarda pürülan meme başı akıntısı da görülebilmektedir.
Patolojik meme başı akıntısı saptanan hastalarda %15’e varan oranda malignite saptanabilir. En sık saptanan malignite ilişkili durum ise duktal karsinoma in situ olarak gözlenmektedir. Özellikle ileri yaşlarda meme başı akıntısının malignite ile ilişkili olma ihtimali artmaktadır.
Meme kanseri; genellikle memede bulunan lobüllerin (süt salgılayan bezler) veya duktusların (süt taşıyan kanallar) kötü huylu tümörleridir. Bazen memedeki yağ veya bağ dokusunda da gelişebilir fakat az görülür.
Meme kanseri, tüm dünyada akciğer kanserinden sonra ikinci sıklıkta görülen kanserdir. Kadınlarda en sık görülen kanserdir. Tüm dünyada yaklaşık olarak her 8 kadından birinde meme kanseri gelişebileceği tahmin edilmektedir. Tüm kadın ölümlerinin %13.7’sinden meme kanseri sorumludur. Meme kanserinin görülme sıklığındaki artışa rağmen ölüm oranındaki azalma dikkat çekicidir.
Meme kanseri ayrıca hormona göre de alt gruplara ayrılmaktadır:
Hormon Reseptör (+) olanlar: Meme kanserlerinin yaklaşık 2/3’ünü oluşturur. Kanseri oluşturan hücrelerin östrojen ve/veya progesteron hormonlarına ihtiyaç duyduğu anlamına gelmektedir.
HER2 (+) olanlar: Kanserli hücre yüzeylerinde “Human Epidermal Growth Factor Receptor 2” denilen bir protein bulunmaktadır. Bu aşırı HER2 proteini, kanserli hücre büyümesini tetiklemektedir. HER2 (+) meme kanserleri hormon negatif veya pozitif olabilir.
Triple (-) olanlar: Kanser hücrelerinde üç reseptörün (östrojen, progesteron ve HER2) hiçbiri yoktur.
Memede ele gelen ağrısı kitle; Genellikle ağrısız, sert ve düzensiz sınırlıdır.
Meme başı akıntısı: Tek bir memeden kendiliğinden gelen kanlı ya da şeffaf renkli akıntı
Meme başında şekil değişikliği veya çekilme: Meme başında yeni gelişen, içeri doğru bir çekinti olması meme kanseri belirtisi olabilir.
Memede veya meme başında kızarıklık, kabuklanma veya iyileşmeyen yara
Meme cildinde çekilme, çökme veya portakal kabuğu görünümü
Meme şeklinde veya boyutunda değişiklik, asimetri gözlenebilir.
Koltuk altında ele gelen şişlik veya lenf bezlerinde büyüme: Kanser hücreleri, meme dokusundan gelen lenf sıvısını koltuk altı bezine taşır. Koltuk altı lenf bezlerindeki büyüme, kanser hücrelerinin koltuk altına ulaştığının göstergesi olabilir.
Her belirti mutlaka kanser anlamına gelmez; bazı iyi huylu hastalıklarda da bazı belirtiler olabilir. Ancak bu belirtilerden herhangi birisini fark ettiğinizde mutlak bir meme cerrahına başvurunuz. Unutmayınız ki erken tanı, tedavi başarısını belirgin şekilde artırır hem hastanın hayat kalitesi hem de yaşam ömrü uzar.
Meme kanserinin tanısı klinik değerlendirme, görüntüleme yöntemleri ve biyopsi ile konur. Belirtiler göz önüne alınarak hastada görüntüleme yöntemi olarak mamografi, meme ultrasonografi ve gerekirse meme MR ı görüntüleme yönteminde kullanılır.
Mamografi: Tanısal mamografi ile ele gelen kitle ya da meme başı akıntısı gibi klinik bulguları olan hastalarda tanı koyma amacı ile yapılır. Mamografik incelemelerde küme yapan ya da duktusları takip eden mikrokalsifikasyonlar (kireçlenmeler), meme dokusunda asimetrik dansite artışı, irregüler ya da spiküle konturlu kitlesel lezyonlar, ciltte kalınlaşma ve çekintiler malignite bulgusu olarak değerlendirilmektedir. Palpe edilemeyen meme kanserli hastalarının yaklaşık %50’sinde mamografik incelemede patolojik mikrokalsifikasyonlar saptanmıştır. Bu nedenle meme kanseri taramasında mamografik inceleme fizik muayenenin tamamlayıcısı rolündedir.
Tomosentez; Farklı açılardan gönderilen çok sayıda düşük dozlu X ışını demeti ile memenin üç boyutlu görüntüsünün oluşturulduğu özel bir dijital MMG yöntemidir. Mamografi incelemesine benzer şekilde mediolateral oblik (MLO) ya da kraniokaudal (CC) düzlemlerde görüntüler üç boyutlu olarak oluşturulabilir. Tomosentez, meme kanseri taramasında özellikle menopoz öncesi ve meme dokusu yoğun olan kadınlarda mamografinin duyarlılığını arttırmaktadır.
Ultrasonografi: Mamografiden sonra en sık kullanılan meme görüntüleme yöntemidir. Şüpheli fizik muayene ya da MMG bulgularının araştırılmasında, kist-solid ayrımının yapılmasında, kitlesel lezyonların iç ekosunun ve kenar özelliklerinin değerlendirilmesinde kullanılır. Mamografi ile yeterli ölçüde değerlendirilemeyen yoğun meme yapısında USG tamamlayıcı görüntüleme yöntemi olarak kullanılmaktadır. Özellikle ele gelen kitle yakınması olan genç hastalarda tercih edilecek ilk görüntüleme yöntemidir.
Meme MR: Mamografi ve US ile net tanı konulamayan hastalarda problem çözücü ileri tetkik yöntemi olarak meme MR kullanılabilir. Yüksek riskli kadınlarda taramaya ek yöntem olarak (özellikle dens meme paterni nedeni ile mamografik incelemenin yetersiz olduğu, meme kanseri açısından aile hikayesi yoğun, yüksek riskli genç hastalarda tarama amaçlı) MR’ın bize katkısı çok büyük olur. Meme kanserli hastalarda cerrahi öncesinde kemoterapi verilecek hastalarda kemoterapinin etkinliği açısından memenin MR ile görüntülenmesi önerilmektedir.
Görüntülemelerde şüpheli bir kitle ya da yapı görüldüğünde kalın iğne biyopsisi yapılmalıdır. Kalın iğne biyopsisinde tümörün tanısı konulduğu gibi tümörün özellikleri; östrojen ve progesteron reseptörü, cErb2 reseptörü boyanması ve ki-67 derecesi belirlenir. Koltuk altında şüpheli lenf bezi olan hastalara ince iğne biyopsisi ile koltuk altı örneklenir. Ultrasonografide görüntülenemeyen mamografide görüntülenen hastaya mamografi eşliğinde stereotaktik biyopsi yapılır.
Son yıllarda yüz güldüren yeni ilaçlar ve çalışmalar sonrası meme kanserinde tedavi, artık hastanın ve hastalığının özelliklerine göre kişiye özgü yapılmaktadır. Aşağıda anlatılan tedavi yöntemleri genel bilgi vermekle birlikte hangi tedavinin hangi sırada uygulanacağı konusunda doktorunuzun önerileri doğrultusunda hareket etmenizi öneririz.
Cerrahi: Meme kanserinde cerrahi; başlıca meme koruyucu cerrahi (kanserli kitlenin etrafındaki bir parça sağlıklı meme dokusu ile birlikte alınarak memenin bırakılması) ve mastektomi (kanserli memenin tamamının alınması) şeklinde ikiye ayrılır. Bunlara aynı zamanda lenf bezlerine yönelik ameliyatlar da eklenebilir. Cerrahi sonrası veya eş zamanlı olarak memeye yönelik estetik ameliyatlar da yapılmaktadır.
Kemoterapi: Tümör hücrelerinin büyümesini durdurmak veya yok etmek amacıyla yapılan ilaç tedavisine kemoterapi adı verilir. Kemoterapi tedavisi, tek başına bir veya birkaç ilacın birden hastaya verilmesi ile gerçekleşir. Genellikle damar yoluyla (intravenöz) veya ağızdan hap şeklinde verilir. Kemoterapi tedavi protokollerinin uygulanmasıyla tekrar ve ölüm oranlarında yüzde 30’a varan azalma elde edilmektedir.
Ameliyat öncesi tümörü küçültmek (neoadjuvan kemoterapi), ameliyat sonrası tedavi veya hastalık tekrar etmesini önlemek amaçlı (adjuvan kemoterapi) veya ileri evre hastalıkta yaşam süresi ve kalitesini artırmak için uygulanabilir.
Kemoterapinin gerekliliği, tümörün biyolojik özelliklerine ve hastalığın evresine göre belirlenir:
1-Neoadjuvan Kemoterapi (Ameliyat Öncesi Kemoterapi verilmesi);
Tümörü küçültmek için kullanılır, özellikle büyük tümörlerde veya lokal ileri meme kanserlerinde
Meme koruyucu cerrahiyi mümkün kılmak için uygulanabilir.
Bazı tümör biyolojilerinde (Triple negatif veya HER2 pozitif) meme kanserlerinde sıklıkla tercih edilir.
Lenf nodun da tümörü olan hastalarda lenf bezinin tümörsüz haline getirmek için
Hormonoterapi: Hormon reseptörü (HR)-pozitif olan meme kanseri tiplerinde genellikle ameliyat sonrası meme kanserinin tekrar etmesini ve metastazı önlemek amacıyla verilen tedavilerdir. Bununla birlikte, henüz menapoza girmemiş HR-pozitif hastalarda östrojen hormonu yapımını baskılamak için de çeşitli ilaçlar kullanılmaktadır. Hormon ilaçlarının tipine ve kullanım süresine hastanın yaşına ve riskine göre karar verilir. 5ıl ya da 10 yıl
Hedefe Yönelik Tedavi: Kanser hücrelerine saldırmak için ilaç veya diğer maddeleri kullanan bir tedavi şeklidir. Genellikle hedefe yönelik tedaviler normal hücrelere kemoterapi veya radyasyon terapisinden daha az zarar verir. Monoklonal antikorlar ve tirozin kinaz inhibitörleri HER2 (+) meme kanserlerine uygulanırken siklin-bağımlı kinaz inhibitörleri tekrarlayıcı veya metastatik meme kanserlerine verilebilmektedir.
Radyoterapi (Işın tedavisi); X-ışınları kullanılarak yapılan bir tedavi şeklidir ve aynı cerrahi gibi tümörün lokal kontrolünü sağlamak amacıyla uygulanırlar. Meme koruyucu cerrahiden sonra radyoterapi yapılmasının tümörün tekrar etmesini anlamlı oranda azaltmaktadır. Eğer mastektomi yapılmış ise tümör büyüklüğüne, tümörün cilde ya da göğüs duvarına yapışık olması ve lenf nodu varlığına göre radyoterapi tedavisi almasına karar verilir. Aynı zamanda ileri evre hastalarda ağrı veya kemik kırığı riskini azaltmak için de radyoterapi (palyatif) uygulanmaktadır.
Hastanın ve tümörün uygunluğu durumunda memenin bir bölümünün korunarak kanserli dokunun çıkartılmasıdır. Bu cerrahi teknikle, kanserli dokunun tamamı temiz sınırlarla birlikte çıkartılırken memenin geri kalan sağlıklı dokusu korunur. Tümörün büyüklüğü, yaygınlığı ve memenin yapısı ve büyüklüğüne ve en önemlisi hastanın istemine göre meme koruyucu cerrahiye karar verilir.
Mastektomi, temel olarak meme dokusunun tamamının cerrahi yöntemle çıkarılması anlamına gelir. Mastektomi, yalnızca kanserli dokunun temizlenmesi amacıyla değil; aynı zamanda kanser riskini yüksek oranda düşürmek için koruyucu (profilaktik) amaçla da uygulanabilir.
Basit Mastektomi: tüm meme cildi ile birlikte meme dokusunun çıkartılması
Cilt Koruyucu Mastektomi: Meme cildi korunarak meme başı ve tüm meme dokusunun çıkartılması. Meme dokusu çıkartıldıktan sonra protez ile veya hastanın kendi meme dokusu ile yeniden meme yapılır.
Meme Başı Koruyucu Mastektomi: Meme başı ve areolayı, tüm meme cildini koruyarak meme dokusu çıkartılır. Sonrasında protez ile veya hastanın öz dokusu ile meme yapılır. Bu ameliyat hem meme kanseri için hem de profilaktik yani meme kanseri riski artan hastaların meme kanserini düşürmek amacıyla yapılabilir.
Modifiye radikal mastektomi (MRM); Tüm meme ve pektoral majör kas fasyası ile birlikte düzey I-II aksiller lenf nodlarının çıkarılması olarak tanımlanır. Modifiye radikal mastektomi biyopsi ile kanıtlı aksiller metastazı bulunan hastalarda tercih eden hastalarda uygulanmaktadır.
Kanser yayılımında en önemli yollardan biri lenfatik yayılımdır. Meme kanseri de ilk olarak koltuk altı lenf bezlerine yayılır. SLNB erken evre meme kanserinde muayenede ve görüntüleme yöntemlerinde koltuk altı lenf bezlerinde metastaz olmayan hastalık olmayan hastalarda uygulanır. Aynı zamanda cerrahi öncesi Neoadjuvan kemoterapi sonrasında koltuk altı lenf bezleri tümörsüz hale gelen hastalarda ameliyat sırasında koltuk altı örneklemesi yapılabilir.
Meme kanseri cerrahisinden ya da cerrahi işlem sırasında uygulanabilen bu işlem mavi boya veya radyoaktif madde ile gerçekleştirilir. Gerçekleştirilen bu işlem sayesinde kanserin yayılım yapmadığı lenf nodları gereksiz yere alınmaz. Böylelikle lenf nodlarının alınması sonucunda yaşanan kolda şişme, lenfödem, kronik ağrılar, nörovasküler yaralanma ve hareket kısıtlılığı gibi durumlar de en aza indirilmiş olur.
Meme kanseri cerrahisinde koltuk altındaki (aksiller) lenf nodlarının cerrahi olarak çıkartılması işlemidir. Meme kanseri tedavisinde, hastalığın yayılım derecesini belirlemek ve koltuk altındaki lenf bezlerine sıçrama olup olmadığını değerlendirmek amacıyla uygulanır.
Eskiden her koltuk altı lenf bezinde tümör görülen hastaya koltuk altı diseksiyon yani lenf bezlerinin çıkartılırken günümüzde daha az sıklıkla tercih edilmektedir. Hastalıklı koltuk altı lenf bezlerinin varlığı, sayısı, metastatik lenf bezinin büyüklüğü, cerrahi öncesi hastanın kemoterapi alıp almadığı göz önüne alınarak seçilmiş hastalarda aksiller diseksiyon yapılmaktadır.
Aksiller Diseksiyon Komplikasyonları
Lenfödem (kolda şişlik)
Omuz hareket kısıtlılığı
Cilt uyuşukluğu
Ağrı
Onkoplastik cerrahi, meme kanseri tedavisinde kanserli dokunun güvenli cerrahi sınırlarla çıkartılması ile birlikte, memenin estetik olarak yeniden şekillendirilmesidir.
Onkoplastik cerrahinin faydaları;
-Standart meme koruyucu cerrahiden daha büyük tümörlerde de plastik cerrahi teknikleri uygulanarak memeyi koruyarak ameliyat yapmak mümkün olur. Meme ameliyatlarından sonra estetik memnuniyet daha fazla olur.
- Memesi alınan hastalara protez ile ya da hastanın kendi dokusu ile meme yapılabilir.
Meme kanseri sonrası memesiz yaşamak bir zorunluluk değildir. Hasta talep ettiği takdirde, meme kanseri cerrahisi ile aynı anda ya da sonradan hastanın kendi dokusu ile ya da implant ile yeniden meme oluşturma ameliyatı yapılabilir. Onkoplastik cerrahinin en önemli işlemlerinden biri olan “mastektomi ile eş zamanlı meme onarımı” da günümüzde giderek artan bir sıklıkla ve başarıyla uygulanabiliyor.
Meme onarımı, mastektomi takibindeki tedaviye kesinlikle engel değildir. Protez varlığında, kemoterapi vermek ve radyoterapiye devam etmek mümkündür. Görüntüleme yöntemleri de çok geliştiği için, protezler hastaların kontrol görüntülemelerine de engel olmamaktadır.
Meme onarımı şekli kanserin tipine ve evresine göre belirlenir. Memesi alınan meme kanserli hastalara meme boyutları ve hastalığın evresi uygun ise silikon protez ile meme yapılabilir. Protez ile meme onarımı daha çok küçük-orta boyuttaki meme hacimlerinde ideal bir onarımdır. Meme boyutları büyük hastalarda ya hastanın kendi dokusu ile meme onarımı tercih edilir ya da meme cildi küçültüldükten sonra protez ile meme yapılabilir.
LD flep yöntemi, sırttaki latissimus dorsi kası ile birlikte üzerindeki cilt ve yağ dokusunun alınarak meme bölgesine taşındığı, doğal doku ile meme yapımı sağlayan cerrahi bir yaklaşımdır. Çeşitli nedenlerle diğer meme onarımı seçeneklerinin uygun olmadığı hastalar için değerli bir alternatiftir. Bu yöntem silikon implantla birlikte de uygulanır. Özellikle radyoterapi almış, karın dokusu yetersiz veya önceki rekonstrüksiyonlarda sorun yaşamış hastalarda tercih edilir
Karın dokusundan meme yapımı, meme kanseri nedeniyle memesi alınan hastalarda, vücudun kendi dokusuyla kalıcı ve doğal bir meme şekillendirme tekniğidir. Bu yöntemde karın bölgesindeki cilt, yağ dokusu ve rektus kasının bir kısmı, canlılığı bozulmadan meme bölgesine taşınarak yeni bir meme formu oluşturulur.
Meme kanseri hastasının evresine ve hastaya özel faktörler göz önüne alınarak ilk iki yıl 3-6 ayda bir, 2-5 yıl arasında 6 ayda bir, 5. yıldan sonra ise yılda bir hastanın kontrolü yapılır. Takipte meme muayenesi çok önem arz etmektedir, bununla birlikte akciğer filmi, CA 15-3 tümör marker, meme ultrasonografisi ve mamografi ve gereğinde meme MR, tomografi veya PET-BT ile meme kanseri takibi yapılır.
Günümüzde MMG, meme kanseri taramasında altın standart tanı yöntemidir. Tarama MMG’nin amacı asemptomatik hasta- larda, anamnez ve fizik muayene bulguları ile bir- likte meme kanserini erken evrede saptamak ve meme kanserine bağlı ölümleri azaltmaktır
Mamografik incelemelerde küme yapan ya da duktusları takip eden mikrokalsifikasyonlar, meme dokusunda asimetrik dansite artışı, irregüler ya da spiküle konturlu kitlesel lezyonlar, ciltte kalınlaşma ve çekintiler malignite bulgusu olarak değerlendirilmektedir.
Palpe edilemeyen meme kanserli hastalarının yaklaşık %50’sinde mamografik incelemede patolojik mikrokalsifikasyonlar saptanmıştır. Bu nedenle meme kanseri taramasında ma- mografik inceleme fizik muayenenin tamamlayıcısı rolündedir.
Mamografik taramanın yıllık olarak 40 yaşında başlaması önerilmektedir. Taramanın sonlandırma yaşı ise bulunmamakla birlikte yaşa göre eşlik eden komorbidite ve beklenen yaşam süresine göre belirlenmelidir.
Türk Radyoloji Derneği meme kanseri tarama rehberinde ise mamografik taramaya başlama yaşı 40 olarak kabul edilmekte ve yıllık kontrol önerilmektedir. Meme dokusu yoğun olan kadınlarda mamografiye ek görüntüleme olarak meme ultrasonografi ve meme MR önerilebilir. Meme kanseri taraması, hastalık klinik belirti vermeden önce dolayısıyla daha erken evrede hastalığı tespit etmek için kadınlarda belli aralıklarla uygulanır.
Meme kanseri taramasında kadınların risk durumu bireysel olarak değerlendirilmeli ve bu sonuçlara göre taranmalıdır.
Meme kanseri erken evrede iken tipik belirtilerini göstermez, bununla beraber tedavisi daha kolay, başarı şansı daha yüksektir. Bunun için henüz hastalığın belirtileri ortaya çıkmadan tanı konması önemlidir. Erken tanı için birlikte yapılması önerilen üç yöntem vardır:
Kişisel (Kendi Kendine) Meme Muayenesi
Klinik (Doktor Tarafından) Meme Muayenesi
Mamografi
Meme kanseri için bugün kullanılan tarama görüntüleme yöntemi mamografidir. 40 yaşından sonra risk faktörlerine göre değerlendirilerek yılda bir veya iki yılda bir mamografi çekilmesi önerilmektedir. Ancak daha sonraki mamografilere referans olması açısından 30-40 yaş arasında da bir kez mamografi çektirmenizi öneririz.
20 yaşını geçen her kadının adetinin bittiği tarihten sonra 7-10 gün içinde,
Adet görmeyen kadınlarda her ayın belirli bir günü
Emziren kadınlarda emzirme veya süt boşaltımı sonrası kendilerini muayene etmeleri önerilmektedir.
Memelerden birinde anormal büyüme, şişlik veya ele gelen kitle
Meme derisine kızarıklık veya kalınlaşma
Meme başında şekil veya renk değişikliği
Meme başından akıntı
Kol altında ele gelen kitle
Risk faktörleri; bu faktörleri taşıyan kişilerin taşımayanlara oranla meme kanserine daha fazla yakalanma olasılığı gösterdiği belirtilen faktörlerdir. Unutulmamalıdır ki; bu faktörleri taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacağı söylenemez. Risk faktörleri olmayan kişiler de meme kanserine yakalanabilir. Fakat bu risk faktörlerinden bir veya birkaçı olan kişiler daha dikkatli olmalıdır.
Meme kanseri riskini artırabilecek faktörler şunlardır:
-Ailede meme kanseri öyküsü; Ebeveynlerinizden, kardeşlerinizden veya çocuğunuzdan biri meme kanseri geçirmişse, meme kanseri riskiniz artar. Ailenizde genç yaşta meme kanseri olma öyküsü varsa risk daha yüksektir. Meme kanseri olan birden fazla aile üyeniz varsa risk daha yüksektir. Genellikle meme kanseri teşhisi konulan çoğu kişinin ailesinde hastalık öyküsü yoktur.
-Kişisel meme kanseri öyküsü; Bir memenizde kanser olduysa, diğer memenizde kanser olma riskiniz artar.
-Kişisel riskli meme kitlesine sahip olmak; Bazı meme rahatsızlıkları, meme kanseri riskinin daha yüksek olduğunun belirteçleridir. Bu durumlar arasında LCIS olarak da adlandırılan lobüler karsinoma in situ ve memenin atipik hiperplazisi bulunur. Bu durumlardan birini tespit eden bir meme biyopsisi yaptırdıysanız, meme kanseri riskiniz artar.
-Adetinizin daha genç yaşta başlaması. Adetinizin 12 yaşından önce başlaması meme kanseri riskinizi artırır.
-Menopoza daha ileri yaşta başlamak; 55 yaşından sonra menopoza girmek meme kanseri riskini artırır.
-Kadın olmak; Kadınların meme kanserine yakalanma olasılığı erkeklerden çok daha fazladır. Herkes bir miktar meme dokusuyla doğar, bu nedenle herkes meme kanserine yakalanabilir.
-Yoğun meme dokusuna sahip olan kadınlar yağlı meme dokusuna sahip kadınlara göre 4-5 kat daha fazla meme kanserine sahiptir.
-Hiç doğum yapmamış veya geç doğum yapmış olmak: Çocuk doğurmak, vücudun adet döngüsünü ve hormon maruziyetini değiştireceği için meme kanseri için koruyucu faktörlerden biridir. Bu yüzden hiç doğum yapmamak veya 30 yaşından sonra doğum yapmanın meme kanseri riskini artırdığı bilinmektedir.
-Doğum kontrol hapları: Araştırmalar 10 yıldan uzun süre kullananlarda meme kanseri riskinde biraz artış olduğunu göstermiştir. Ancak bıraktıktan sonra bu risk gerilemektedir.
-Hormon replasman tedavisi: 5-10 yıldan uzun süre kullananlarda meme kanseri riskinin arttığı gözlenmiştir.
-Sigara: Sigara kullanımı ile meme kanseri riskinde artış saptanmıştır.
-Alkol alımı: Meme kanseri riski alınan alkol miktarı ile orantılı olarak artmaktadır.
-Obezite: Özellikle menapoz sonrası kilolu olmak meme kanseri riskini artırmaktadır.
-Yemek ve yaşam alışkanlıkları: Kilolu olmanın meme kanseri riskini arttırdığı bilinmektedir. Yağlı beslenmenin direk meme kanseri riski tartışmalı olsa da kilo alınmasına sebep olduğu ve birçok hastalığı tetiklediği bilinmektedir. Egzersizin ise meme kanseri riskini azalttığı bilinmektedir.
-Radyasyon (ışın) tedavisi almış olmak: Daha önce göğüs/boyun bölgesine radyasyon almış olmak riski artırmaktadır.
Bir kadının yaşam boyu kendi vücudunda meme kanseri ile tanışma ihtimali %12-13 olup, bu her kadın için aynı değildir. Bazı özel duruma sahip kadınlarda meme kanserine yakalanma ihtimali daha yüksektir.
BRCA1 veya BRCA2 kalıtsal gen mutasyonu (ve BRCA1/2 gen mutasyonu olan ve BRCA1/2 gen mutasyonu için test yaptırmamış kişilerin birinci derece akrabaları (ebeveynler, kardeşler ve çocuklar))
Kişisel invaziv meme kanseri veya duktal karsinoma in situ (DCIS) öyküsü
Kişisel lobüler karsinoma in situ (LCIS) veya atipik hiperplazi öyküsü
10-30 yaşları arasında göğüs bölgesine radyasyon tedavisi
Li-Fraumeni sendromu veya Cowden/PTEN sendromu (ve birinci derece akrabalar
ATM, BARD1, CDH1, CHEK2, NF1, PALB2, PTEN, RAD51C, RAD51D, STK11 veya TP53 kalıtsal gen mutasyonu
Esas olarak aile geçmişine dayalı olarak %20'den fazla yaşam boyu invaziv meme kanseri riskine sahip kadınlar